BARBIE MÜKEMMEL Mi? SIRADAN MI?

BARBIE
Oyuncaklara ne kadar meraklı olduğumu, hala kendime, zaman
zaman oyuncak aldığımı, bana bir oyuncak hediye edilmesinden ne
kadar mutlu olduğumu beni yakından tanıyanlar çok iyi bilir. Hafta
sonu ben de trende uyup, pembe elbisemi giyip Barbie filmini
izlemeye gittim. Bir zamanların, kızıyla Barbie oynayan, Barbie serisini
tamamlamaya çalışan, tüm bunlarla belki de dünyasını daha da
renklendirmeye çalışan bir annesi, şimdilerin ise iyi bir sinema
seyircisi olarak, bu filme gitmeyi kendime görev edindim. Pek çok
şeyine tanıklık ettiğim Barbie’nin filmini izlemeye gitmek, bende ayrı
bir heyecan, ayrı bir coşku uyandırmıştı ki, ilk karelerden itibaren
karşılaştığım büyülü görseller, tahminlerimde hiç de yanılmadığımı
kanıtlamıştı. Her filmi izledikten sonra üzerinde düşünme, bazen
yorum yapma ihtiyacı içinde bulurum kendimi. E daha yeni blog
açmışken bunları da sizlerle paylaşmadan olmaz ki…

BARBIE’NİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
“Bebekler ve kız çocukları” sözcükleriyle başlayan filmde Barbie’nin
devasa “tanrısal” büyüklüğünü karşısında büyülenen kız çocukları
kendi yarattıkları hikayelerinin nesnesi olan bebekleri oyuncakları
kırıp döktüklerini görürüz. Bu eylemle birlikte kız çocukları, kendi
hikayelerinin kahramanı olmaktan vazgeçtikleri için, yeni yaratıcının
yani Barbie’nin yazdığı hikayelerin birer figüranı olacaklarından
habersizdir. Her ne kadar Barbie 64 yıllık bir bebek olsa da, özellikle
90’lı yılların sonlarından itibaren Barbie miladı başladı ve kız
çocuklarının ve onlara bunları alacak, onlara bunları satacak
büyüklerin gündemine oturdu. Barbie’den önce (BÖ) Barbie’den
sonra(BS) şeklinde süreç ilerledi. Bu süreçte “hayal dünyasının geniş
olması” ile “hayal dünyasında yaşamak” kavramları epeyce birbirine
karıştı. Barbie’de önce elindeki kısıtlı oyuncakla, hayal gücünü
çalıştırıp, yaratıcılığını devreye sokan kız çocukları evdeki eşyaları çok

amaçlı kullanmayı, eski giysi parçalarından elbise tasarlamayı,
büyüklerin dünyasındaki eşyaları oyuncaklaştırmayı keyifle
sürdürüyordu. Oynadığı oyunların kurgusunu da kendisi yazıp,
başrolde kendisi ve arkadaşları oynarken birdenbire sahneye
Barbie’nin düşmesiyle her şeyin alt üst olduğu Barbie Sonrası dönem
başladı. BS ne mi oldu? Barbie kutudan çıkmıştı bir kere… Barbie
sadece oyuncak bir bebek değildi, Barbie bir rol modeldi, bir statü
göstergesi, ayrıcalık simgesiydi. BS oyun oynama bitti, hayal gücü gitti
onun yerini, oynamak için değil, “bundan bende de var“ demek için
ya da elindeki Barbie’den sıkılıp “Tuhaf Barbie” ye dönüştürüp,
Barbie’nin yeni modellerini, yeni aksesuarlarını alma, Barbie’nin
elbiselerinden giyme, onun gözlüğünden takma, onun yaşadığı gibi
bir evde yaşama hayali, onun yatağında yatma gibi hep satın alma ve
sahip olma üzerinden hayaller kurmaya evrildi. Ta ki bu kız
çocuklarının biraz büyüyüp de gerçeklerle yüzleşip ayakları yere
değinceye kadar… Ayaklar yere değince denge bozuldu, tökezleyip
düşünce kimi ayağa kalkmamakta direndi, kimi kalktı ama yine düştü.
Toz pembe ülkede, pembe düşlerin arasında kız partileri verirken,
erkek egemen dünyanın hiç de Barbieland gibi olmadığı gerçeğiyle
yüzleşmek o kadar da kolay değildi.
SİZ BARBİE’Yİ YANLIŞ ANLADINIZ!
Nasıl anlamalıydık? Barbie’nin yaratıcısına göre Barbie, aslında
ayakları yere basan, her istediğini yapabilen bir kadındır. Kadınlar
istediklerini yapabilir, doktor, veteriner, mühendis, edebiyatçı,
sporcu, pilot olabilir, hatta Nobel ödülü bile alabilir. O nedenle mi
Barbie’yle oynamak demek Barbie’nin sahip olduğu her şeye sahip
olmak demekti? İyi de bu ne kadar gerçekçi bir önermeydi?
Barbie’nin ilk çıktığı yıllarda Barbie mükemmeldi, kusursuzdu. Bu da,
anne babalarından “ mükemmel çocuk” olma beklentisiyle yetiştirilen
kız çocuklarının, ergen olduklarında bedenlerinin nasıl olması
gerektiği konusunda kafalarını karıştırdı. Bunca ergenin beden
algısının bozulması bozulması, Psikiyatri ve Dahiliye Kliniklerinde

“Anoreksiya Nervoza” olgularının artması, 18 yaşını doldurdukları
gün, soluğu Plastik cerrahi kliniklerinde almasını hep bu yanış
anlaşılma ile olduğunu söyleyebilir miyiz? Eleştirilere duyarsız
kalmadığının altını çizen Mattel, farklı beden ve ırklarda yeni
Barbie’leri piyasaya sürerken ve bunu da gururla sunarken bu
bebeklerin ancak şimdiki çocuklara hitap ettiğini 25-30 yıl önceki
çocukların şimdi birer erişkin olduğunu, onların travmalarının nasıl
onarılacağı konusunda acaba bir fikri var mıdır?
Reddedilmemenin tek şartının “çok güzel ve havalı olmak” olduğu
yanılgısını düzeltmek ne kadar zaman alacak yoksa gerçeklerin çok
sert yüzüne vurmasıyla mı öğrenilecek?
DÜŞLERDE PEMBEYİ TÜKETTİK, ŞİMDİ GRİ GERÇEKLERDE GEZİNME
ZAMANI

Gerçek dünyayı keşfetmeye çıkarken Barbie neden yanında Ken’i de
götürdü? Gerçek dünyada Ken’e ihtiyacı olacağı için mi? Gerçek
dünya Ken’i nasıl etkiledi? Biz Barbie’nin var oluş meselesiyle
ilgilenirken meğer asıl sorun Ken’deymiş de haberimiz yokmuş.
Meğer onun da hayalleri varmış. Spor salonlarında kaslarını geliştirip,
plazalarda çalışıp, plajlarda boy gösterip, lüks arabalarda gezerken at
üstündeki ataları meğer onu hiç rahat bırakmamış. Tıpkı siyah kırçıllı
beyaz kürkü gibi ilk çağlardan beri atalarının fikrini sırtında taşımış. O
da özgüveninin kaslarında, atında, arabasında olduğunda ısrar ediyor.
Hatta bununla da kalmayıp, sadece erkek olmanın “her şey” olmaya
yeteceği hezeyanı her yerini sarmış, sarmış da, bu hezeyanını kendini
yeterli hissetmeyen Barbie’lerle paylaşıp diktatörlüğünü ilan bile
etmiş.
Mattel’in pembe koltuklarında oturan erkekler Barbie’yi kutusuna
hapsetmekle tüm sorunların hallolacağını söylemesi size de çok
tanıdık geldi mi?
Kadın düşmanlığıyla suçlanan Barbie, özrünü “ataerkil Ken’lere karşı”
yaptığı kadın dayanışmasıyla telafi edince tüm sorunlar halloldu mu?

Gerek Ken, gerek Barbie mükemmel olmak, yeterli olmak çukurundan
çıkmamak için debelendiklerini izlerken herkes gibi sıradan olmak
onlara neden daha zor geldiği düşündürücü… Değişmek için konfor
alanından çıkmak, vaz geçmek lazım… Sonunda Barbie ilk adımı atıyor
ve “değiştim, artık mükemmel olmak zorunda değilim, herkes gibi
sıradan biriyim” diyor , diyor demesine de benim anlamakta
zorlandığım;
Verilmek istenen mesaj “mükemmellik” değil “sıradanlık” ise neden
sıradan bir oyuncak değil de “Sıradan Barbie” nin de tasarlandığı
müjdesi veriliyor?
Bu, sıradanlığı da markalaştırmaktan başka bir şey mi? Yoksa onu da
mı yanlış anladık?
BARBİE YAPMIŞ YİNE YAPACAĞINI …. REKLAMIN İYİSİ KÖTÜSÜ
OLMAZMIŞ,” HATALARIMILA KUSURLARIMLA BENİ İZLEMEYE, BENİ
ALMAYA DEVAM EDİN”
diyor.

Uzm. Dr. Zehra Sacide Üstünsoy Çobanoğlu.

2 thoughts on “BARBIE MÜKEMMEL Mi? SIRADAN MI?

  1. Ellerinize sağlık. Barbie çılgınlığından kızımı sakınmaya çalıştım. 2000 doğumlu, bir yandan da acaba hata mı yapıyorum. yaşıtlarından ayrıştırıyorum diyordum. yazınızı da okuduktan sonra bir kez daha çok şükür iyi olmuş diyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir